sır senin adem ile havvaya can senden incir emzirir nar besler elmanın laneti henüz bitmiş değil...
Bir bakış derler bir mermiden sert Bir ses derler kulak işitmemiş daha önce Bir koku derler tüm çiçekler küser...
son kez kurulacak dar ağacı sokak ortasında asılacak insanlık soğuktan elleri titreyen çocuk güneşe inat üşüyen yüreği ve gözlerinden süzülen iki damla ah asılsın canlar iki damlanın hatırına hiç oyuncağı kırılmamış belli oyuncağı için ağlayamamışta küçücük yüreğinde milyonlarca kırık daha sekizinde düşmüş sanayi yollarına ah asılsın canlar o yolun hatırına kaç paraya satın aldılar bilmem sokakta koşup oynaması gereken çocukluğunu Üzerinde yağ tulumu ve elleri simsiyah yağdan da kara ah asılsın canlar o karanın hatırına...
Namussuzlara karşı cesurca savaşan, Hiçbir zorba güce tapmayan, Baba yarısı amcamdı, bu adam...
Keşke bitmeyen sigara olsa Dibi gelmeyen şişe Keşke anneler ölümsüz olsa...
Bakar gözlerime Ben ise suskunum Sahi adım neydi? Unutmuşum Benliğimden yoksunum Ön sözü yırtılmış Belki de unutulmuşum Ama asla unutamam Soğuk bir Ankara akşamında Kaldırımda mırıldanarak evine giden Gözlüklü kadını Saçları bukle gözleri yorgun Ne ağlamış ne de gülmüş Yüzünde şaşkın bir ifade Belli etmese de Üşümüş sadece Aynı kaldırımdayım Bir adım arkasında Ama yok ben orada değilim Ben hayallere seferdeyim Tutsam elinden beraber yürüsek yolları Ne ara sevdim? Ne zaman evlendik? Ne adını bilirim ne de adresini Sahi benim adım neydi Korktu benden sıklaştı adımları Utandım kendimden Usulca geçtim karşı kaldırıma Ama içimde bir umut belki bakar Bir selam bir de merhaba Yok, sadece kaldırımlar ve sokak lambası Bir süre paralelinde yürüdüm Yollar bitmesin Bu gece biraz...