KAR TANESİ
Gökyüzünden nazlı nazlı süzülerek inen her beyaz kar taneciği konduğu yeri daha güzel, daha
temiz gösteriyor sanki.
Ağaçların, çatıların, arabaların üzerini örten kar keşke insan oğlunun nefsini de, bozuk
niyetlerinin üstünü de böyle örtse de, şu dünya rahat bir nefes alsa.
Şimdi; evimde, pencerenin önünde sıcak çikolatamı içip, karın yağışını izlemek ne kadar keyifli
gelse de, insan büyüdükçe her şeyin bir adım gerisinde mi olmak istiyor diye düşünmeye engel
olamıyorum.
Zevkleri, renkleri değişiyor insanın zamanla, daha ziyade aldığı zevk azalıyor.
Küçükken kar yağdığında, gece yarısına kadar sokaklarda oynardık. Boyumuzdan büyük kar
topları yapar, bizden yaşça daha büyük abi ve ablalarımızın yaptığı buz evlerin içinde kullanılsın
diye verirdik. Bazen de cimriliğimiz tutar, vermez, yaptığımız gibi tekme tokat yıkmaya
çalışırdık. Eve sadece ıslanan çoraplarımızı sobada kurutmak için girer, üşümüş çıplak
ayaklarımızı sobanın sıcak saçına yapıştırır, saniyesinde yandığı için çekerdik. Bunların hepsi on
dakika içinde olur, yerimizde duramaz, yeniden sokağa fırlardık. Ailelerin durumu da şimdi ki gibi
evhamlı, sıkıntılı değildi. Ne telaş ederlerdi, ne aman hasta olacaksınız diye engel
olurlardı. Mahallede gece yarısına kadar çocuk sesleri eksik olmazdı. O vakte kadar on, on beş
dakikalık bir kaç küçük mola gücümüzü yeniden toplamamıza yeterdi. Hasta da olmazdık o
soğuğa saatlerce oynamamıza rağmen. O panda botlarımızı poşete geçirip giysek de ıslanmasına engel olamadığımız, üşümüş ayaklarımız ile biz gayet mutluyduk.
Pencere arkasında kalmamıştı mutluluğumuz. İçindeydik mutluluğun, tam ortasında, gökyüzünden nazlı nazlı süzülen tanecikler çocuk yüreğimize yağıyor, büyüdükçe kirlenecek olan yüreğimizi örtüyor, bizi daha güzel gösteriyordu.