ÖZÜRLÜ VEDA
Yorgun ve küs gideceğim
-zamanım geldiği için değil –
Gitmek istediğim için
Ama zamanımın gelmesini de isterdim doğrusu
Yüke dönen bu bedeni bırakıp da gideceğim
Ölü kuşlar gömün mezarıma / kanatlarını ödünç alıp da gideceğim
Kararsızlıklarımı, açılamayıp boğulduğum denizleri
Kırmadığım, çalmadığım için pişman olduğum kapıları
Arkamda bir köpeğin dostluğunu bırakıp da gideceğim
Ne de olsa ister istemez geldiğim bu yerden gideceğim
Çatılara dokunmadan, balkonlara uğramadan
Sabah ışıkları yanmadan daha
Sokak kedilerinin üzüntüsünü de götüreceğim giderken
Yabani güvercinlerin
Minnet yüklü bakışlarını da koyacağım yanıma
Hiç tanımadığım insanların müteşekkirlerini de alıp gideceğim
Belki bekleyen olmayacak, belki de uğurlanmadan
Ara yolda, arafta, kıyıda, köşede, kenarda
İki arada bir derede, hiç yerde, her elde
Olmadığım zamanın, olduğum anında
Kalacak olsam da gideceğim
Yüke yük edemem
Kalemleri çocuklar alsın, mürekkepleri de kangrenler
Kitapları kapının önüne koyun, gelen giden alsın
Hatta durun
Tüm her şeyimi, yani hiçbir şeyimi
Toplayıp koyun kenara, kim dilerse alsın,
Hiç benim olamayan bu hayatı
Ne de olsa ister istemez geldiğim bu yerden gideceğim
Ne giysem gözlerimin rengi ona dönerdi,
Beyaza dönüp de gideceğim
Çok severdi elasını, bırakın açıp görsün son kez
Saplansın bakışı boşluğa
Damlalar yıkasın kirpiklerimi
Öyle baka baka gideceğim
Anadan üryan, yeni doğmuş ölümlerle
Saçlarımla oynardı biri
Alsın makası eline
İstediği kadarını kessin
Saçsız da olsam gideceğim
Soğuk, kül, kireç artığı narin parmaklarımın üzerinde
Diğeri parmaklarımın inceliğine hayrandı
Avuçlarımın içine avucunu o koysun
Dokunur dokunmaz gideceğim
Söylene söylene, sağır kaplumbağalar sırtında
Bir tatlı söz duymadığını iddia eden, buyur gel
Daya kulağını göğsüme
Damarlarımın içinde akan sözcükleri
Son kalp çarpıntımı hisset de, gideceğim
Herkese benden bir çivi, adımı aklınıza çivileyip de gideceğim
Konuşurken gözlerimin içine bak derdim
İnatla dudaklarıma bakardı, iç geçirirdi
Aklında kalmasın, dayasın yanağını dudağıma
Son öpüşüm de onda kalsın, ah/sız gideceğim
En mahrem anlarınızda gözünüze değecek siluetim
Gözünüz yaşaracak istemsiz, yosunlu
Misafir odalarınızın kilitli kapıları arkasında ki
Daimi misafiriniz
Efkârlanıp balkona çıktığınızda
Sigaranızın dumanının ortağı olacağım
Olmayan ciğerime çekip de gideceğim
Düşünde kâbus, yatağında karabasan kalacağım
Sen yüksekten aşağı bakan
O baktığın yerde olacağım
Atamayacaksın kendini, alçaklardan yükseklere gideceğim
Korkma, kalmayacak
Gittikten sonra lügatin yanacak
Kelimeler kül olacak bir bir G
itmek dahi istemeyecek kadar gitmiş olarak gideceğim
Ey hiç olmayan sevgili,
Başında ki duman olup da gideceğim
Sokak kedilerine bakmadan
Suyunu yabani güvercinlerin dökmeden gideceğim
Son kez İstanbul’u görmesem de olur
Bir ağacım var, uçurumun kenarında
Köklerinin yarısı havada, diğer yarısı toprakta
Arsam vardı hani, uçurumun içinde
Ha işte!
Oraya, o ağacın altına uyanıp
Her yolcuya el sallaya sallaya gideceğim
Sen ölme ben öleyim diyen anamın kalbini burup da
Küçük çocukların feri kaçmış çakmak gözlerinden
Yağlı urgan saçlarından
Çamur deryası ayakları
Dokunduğu yeri kirleten pantolonlarından
Ceplerinde ki gazoz kapaklarından
Hayatımın sınır kapılarına dayanan
Kadınlarımın ah’ını öpüp de gideceğim
Yorgun denizlere akan azgın nehirlerin hiç oluşunu
Ölü okyanusa dokunan yaşlı denizlerin kayboluşunu izleyip de gideceğim
Gitmek istediğim için
Hiç gelmemişim gibi
Hiç gitmeyecekmişim gibi