Tecrit | ÖZÜRLÜ VEDA
6062
post-template-default,single,single-post,postid-6062,single-format-video,edgt-core-1.2,ajax_fade,page_not_loaded,,hudson-ver-3.1, vertical_menu_with_scroll,smooth_scroll,blog_installed,wpb-js-composer js-comp-ver-6.0.5,vc_responsive

ÖZÜRLÜ VEDA

Yorgun ve küs gideceğim

-zamanım geldiği için değil –

Gitmek istediğim için

Ama zamanımın gelmesini de isterdim doğrusu

Yüke dönen bu bedeni bırakıp da gideceğim

Ölü kuşlar gömün mezarıma / kanatlarını ödünç alıp da gideceğim

Kararsızlıklarımı, açılamayıp boğulduğum denizleri

Kırmadığım, çalmadığım için pişman olduğum kapıları

Arkamda bir köpeğin dostluğunu bırakıp da gideceğim

Ne de olsa ister istemez geldiğim bu yerden gideceğim

Çatılara dokunmadan, balkonlara uğramadan

Sabah ışıkları yanmadan daha

Sokak kedilerinin üzüntüsünü de götüreceğim giderken

Yabani güvercinlerin

Minnet yüklü bakışlarını da koyacağım yanıma

Hiç tanımadığım insanların müteşekkirlerini de alıp gideceğim

Belki bekleyen olmayacak, belki de uğurlanmadan

Ara yolda, arafta, kıyıda, köşede, kenarda

İki arada bir derede, hiç yerde, her elde

Olmadığım zamanın, olduğum anında

Kalacak olsam da gideceğim

Yüke yük edemem

Kalemleri çocuklar alsın, mürekkepleri de kangrenler

Kitapları kapının önüne koyun, gelen giden alsın

Hatta durun

Tüm her şeyimi, yani hiçbir şeyimi

Toplayıp koyun kenara, kim dilerse alsın,

Hiç benim olamayan bu hayatı

Ne de olsa ister istemez geldiğim bu yerden gideceğim

Ne giysem gözlerimin rengi ona dönerdi,

Beyaza dönüp de gideceğim

Çok severdi elasını, bırakın açıp görsün son kez

Saplansın bakışı boşluğa

Damlalar yıkasın kirpiklerimi

Öyle baka baka gideceğim

Anadan üryan, yeni doğmuş ölümlerle

Saçlarımla oynardı biri

Alsın makası eline

İstediği kadarını kessin

Saçsız da olsam gideceğim

Soğuk, kül, kireç artığı narin parmaklarımın üzerinde

Diğeri parmaklarımın inceliğine hayrandı

Avuçlarımın içine avucunu o koysun

Dokunur dokunmaz gideceğim

Söylene söylene, sağır kaplumbağalar sırtında

Bir tatlı söz duymadığını iddia eden, buyur gel

Daya kulağını göğsüme

Damarlarımın içinde akan sözcükleri

Son kalp çarpıntımı hisset de, gideceğim

Herkese benden bir çivi, adımı aklınıza çivileyip de gideceğim

Konuşurken gözlerimin içine bak derdim

İnatla dudaklarıma bakardı, iç geçirirdi

Aklında kalmasın, dayasın yanağını dudağıma

Son öpüşüm de onda kalsın, ah/sız gideceğim

En mahrem anlarınızda gözünüze değecek siluetim

Gözünüz yaşaracak istemsiz, yosunlu

Misafir odalarınızın kilitli kapıları arkasında ki

Daimi misafiriniz

Efkârlanıp balkona çıktığınızda

Sigaranızın dumanının ortağı olacağım

Olmayan ciğerime çekip de gideceğim

Düşünde kâbus, yatağında karabasan kalacağım

Sen yüksekten aşağı bakan

O baktığın yerde olacağım

Atamayacaksın kendini, alçaklardan yükseklere gideceğim

Korkma, kalmayacak

Gittikten sonra lügatin yanacak

Kelimeler kül olacak bir bir G

itmek dahi istemeyecek kadar gitmiş olarak gideceğim

Ey hiç olmayan sevgili,

Başında ki duman olup da gideceğim

Sokak kedilerine bakmadan

Suyunu yabani güvercinlerin dökmeden gideceğim

Son kez İstanbul’u görmesem de olur

Bir ağacım var, uçurumun kenarında

Köklerinin yarısı havada, diğer yarısı toprakta

Arsam vardı hani, uçurumun içinde

Ha işte!

Oraya, o ağacın altına uyanıp

Her yolcuya el sallaya sallaya gideceğim

Sen ölme ben öleyim diyen anamın kalbini burup da

Küçük çocukların feri kaçmış çakmak gözlerinden

Yağlı urgan saçlarından

Çamur deryası ayakları

Dokunduğu yeri kirleten pantolonlarından

Ceplerinde ki gazoz kapaklarından

Hayatımın sınır kapılarına dayanan

Kadınlarımın ah’ını öpüp de gideceğim

Yorgun denizlere akan azgın nehirlerin hiç oluşunu

Ölü okyanusa dokunan yaşlı denizlerin kayboluşunu izleyip de gideceğim

Gitmek istediğim için

Hiç gelmemişim gibi

Hiç gitmeyecekmişim gibi

0 Yorum
Paylaş
Etiketler:
Yorum Yok

Yorum Yaz